9 Aralık 2008 Salı

Güvercin Seven






















29 Temmuz 2008 Salı

külü tekir

Karışık Orient








karıkşık orient






Dolapçı






Karışık orient






15 Temmuz 2008 Salı

Antalya Güvercinleri

Taklacı Güvercinler

Günümüzde Dünya üzerinde beslenen çoğu güvercin ırkının soyu Anadolu 'da yetiştirilen güvercinlere dayanmaktadır. Taklacı güvercin ırklarımızın kökleri göç edip geldiğimiz Orta Asya topraklarına kadar gitmektedir.
Rus tarihçileri , Rus güvercin ırklarının Türk güvercinlerinden geldiğini defalarca açıklamışlardır. Avrupa 'ya yapılan seferler esnasında at koşturan atalarımız taklacı güvercinlerini de yanlarında götürüp oynatırlardı. Günümüzde Avrupada da bizim güvercin ırklarımıza rastlamak çok mümkündür.
Mardin Taklacı Güvercin:

Mardin taklacı güvercininin en büyük özelliği diğer evcil güvercin cinslerine göre biraz daha iri olmasıdır. Mardin taklacı güvercininin hakiki damarında tepe ve gül yoktur. Ancak günümüzde birçok güvercin ırkı ile karıştığı için birçoğu tepeli ve güllü olarak karşımıza çıkmaktadır. Tepe genetik olarak baskın bir özellik değildir ve ırsi olarak ancak anne ve baba ikiside tepeli ise yavru tepeli çıkabilir. Taklacı Mardin güvercinin göğüs kafesi diğer güvercinlerden ayıran önemli bir özelliğidir. Mardin güvercinleri çok uzun ve güzel uçarlar. Saatlerde havada kalan bu kuşların çoğu tek başına ve alçaktan uçmayı sever. Orjinal damarlarında sadece siyah, beyaz, mavi ve dumanlı renkleri mevcuttur.

Urfa Taklacı Güvercin:

Urfa taklacı güvercinlerinin en büyük özellikleri düşük kanatlı olmalarıdır, yani kanatlarını kuyruklarının altında taşırlar. Kanat uçları zaman zaman yere değecekmiş gibi görünebilir. Uçma kabiliyetleri ve renkleri Mardin güvercinlerine benzer. Kafaları biraz köşeli görünümlü, alınları dolgundur. Arap olanlarında göz çevresinde tüysüz bir bölüm vardır ve bu halka belirgindir. Urfa taklacı güvercinlerinde göğüste koyu kahverengi, mora benzeyen bir renk belirir. Mardin taklacı güvercinlerinden farkı genellikle bu renktir. Mardinlerde açık renklilik durumuna ülkemizin çoğu yerinde "sabuni" tabir edilmektedir. Günümüzde Urfa güvercinlerinin damarını saf, karışmamış halde bulmak oldukça zordur. Nesilleri zaman içinde diğer ırklarla karışmışlardır. Saf Urfa Taklacı Güvercini eğer bulunabilirse çok değerli, maddi değeri yüksek kuşlardır.

Sivas Taklacı Güvercinleri:

Sivas ırkı güvercinler başlarının küçük ve gagalarının ince olmasıyla bilinirler. Ön tepe yani gülde Sivas kuşlarında vardır. Sivas güvercinlerinde renkler bildiğimiz siyah, beyaz, mavi ve dumanlı renklerinin üzerine kınalı tabir edilen renkler gelmiştir. Kınalı çilli olanlarına Miski, gümüş çilli olanlarına çakmaklı ve rengi açık olanlarına Sabuni tabirleri Türkiye' nin birçok yerinde güvercin besleyenler tarafından kullanılmaktadır. Çakmaklı dediğimiz renk türü mavi, sabuni ve miski dediğimiz renkler de kahverengi neslinden gelmektedir. Sivas ırkından hariç diğer güvercin türlerinde görülen sabuni ve miski renkleri farklıdır ve maviden gelmektedir.
Sivas cinsi taklacı güvercinler Mardin ve Urfa kuşlarından daha az uçmayı severler, ancak oyunları daha sıktır. Çok alçak dalarlar, hatta daldıklarında ayakları yere değmeden kuyruklarını yere sürterler ve takla atarak yükselirler. Yükseldikleri mesafe Mardin ve Urfaya göre daha kısadır, ancak daha sık takla atarlar.Güvercin ne kadar iyi ise kuyruğunu yere sürme mesafesi o kadar uzun olur.

Ankara Taklacı Güvercinleri

Ankara güvercinleri ülkemizde beslenen en küçük evcil güvercin türüdür. Vücut, kafa ve kanatları fiziksel olarak diğerlerinden daha minyondur. Renkleri kirlidir, birçok renk çeşidi kirli ancak canlı renkler olarak görünebilir ancak kahverengi ve gümüş olanlarına rastlanmaz. Mavisi koyu tonlarda ve sislidir. Araplarında renk açıktır çoğu zaman koyu tonlarda değildir. Arap rengindeki Ankara cinsi taklacı güvercin kanatlarında yer alan şerit, siyah tüylerin üzerindeki renge rağmen belirgin olarak görünebilir. Bunun nedeni damarlarının aslında arap olmaması, bu siyahlığın koyu maviden gelmesidir.
Kırmızı, portakal, şeker ve limonların üzeri her zaman gri, küle benzeyen bir ton ile örtülüdür. Bu renkleri taşıyan kuşların iyisinde kanat uçları ve kuyruklar saf beyaz olmamalı, gıri tonlarda bir beyaz olmalıdır. Bu damarlarının gerçek Ankara kuşlarından geldiğinin göstergesidir.
Boz rengi Ankara ilimize ait bir renktir ve mavinin bir tonudur. Ancak, çoğu güvercin besleyen boz rengini sabuninin kirli hali olarak bilirler.
Kahverengi de aynı şekildedir, açık kahverenginin aslında bildiğimiz kahverengi ile alakası yoktur, güvercinlerde kahverengi mavilikten gelmektedir.
Ankara kahverengilerinde tüylerdeki ve kanatlardaki renk güneş ışığı altında biraz kayba uğrar.
Ankara taklacı güvercinleri diğer taklacı türlerine göre daha sık takla atarlar. Yükselme mesefaleri kısa, fakat takla sayıları çoktur. Favori kuşlardır. Damarları Ankara 'da çok iyi korunmuştur. Günümüzde Ankara ilimizde bu taklacı güvercinlerin saf ırkından kuş bulmak mümkündür.

Antalya Taklacı Güvercinleri

Antalya güvercinleri zamanla diğer ırktan kuşlarla eşleştirilerek ortadan kalkmışlardır. Fiziksel özellik olarak; göğüsleri dar, bacak ve boyun uzunlukları diğer cinslerden fazladır.
Bu ırk ötekilerine göre daha dar bir göğüse sahip olup bacak ve boyun uzunlukları fazladır. Gagaları kısa boydadır. Renkleri çok canlı ve çeşitlidir. Hemen hemen her renkte Antalya cinci taklacı güvercin görülebilir. Ön, arka ve çift tepe bu kuşlarda önemli özelliktir.
Uçuşları Urfa güvercinlerine benzer, fazla çekmezler. Çok yükselmeyi ve tek uçmayı severler. Oyunlarını havada, yüksekte yaparlar. Bu güvercinlerden günümüzde Antalya'da bulmak mümkün değildir. Sınır komşularımız Suriye ve Irak'ta bu nesilden güvercinler olduğu söylenmektedir.

Ankara güvercin

Taklacı Güvercinler

Günümüzde Dünya üzerinde beslenen çoğu güvercin ırkının soyu Anadolu 'da yetiştirilen güvercinlere dayanmaktadır. Taklacı güvercin ırklarımızın kökleri göç edip geldiğimiz Orta Asya topraklarına kadar gitmektedir.
Rus tarihçileri , Rus güvercin ırklarının Türk güvercinlerinden geldiğini defalarca açıklamışlardır. Avrupa 'ya yapılan seferler esnasında at koşturan atalarımız taklacı güvercinlerini de yanlarında götürüp oynatırlardı. Günümüzde Avrupada da bizim güvercin ırklarımıza rastlamak çok mümkündür.
Mardin Taklacı Güvercin:

Mardin taklacı güvercininin en büyük özelliği diğer evcil güvercin cinslerine göre biraz daha iri olmasıdır. Mardin taklacı güvercininin hakiki damarında tepe ve gül yoktur. Ancak günümüzde birçok güvercin ırkı ile karıştığı için birçoğu tepeli ve güllü olarak karşımıza çıkmaktadır. Tepe genetik olarak baskın bir özellik değildir ve ırsi olarak ancak anne ve baba ikiside tepeli ise yavru tepeli çıkabilir. Taklacı Mardin güvercinin göğüs kafesi diğer güvercinlerden ayıran önemli bir özelliğidir. Mardin güvercinleri çok uzun ve güzel uçarlar. Saatlerde havada kalan bu kuşların çoğu tek başına ve alçaktan uçmayı sever. Orjinal damarlarında sadece siyah, beyaz, mavi ve dumanlı renkleri mevcuttur.

Urfa Taklacı Güvercin:

Urfa taklacı güvercinlerinin en büyük özellikleri düşük kanatlı olmalarıdır, yani kanatlarını kuyruklarının altında taşırlar. Kanat uçları zaman zaman yere değecekmiş gibi görünebilir. Uçma kabiliyetleri ve renkleri Mardin güvercinlerine benzer. Kafaları biraz köşeli görünümlü, alınları dolgundur. Arap olanlarında göz çevresinde tüysüz bir bölüm vardır ve bu halka belirgindir. Urfa taklacı güvercinlerinde göğüste koyu kahverengi, mora benzeyen bir renk belirir. Mardin taklacı güvercinlerinden farkı genellikle bu renktir. Mardinlerde açık renklilik durumuna ülkemizin çoğu yerinde "sabuni" tabir edilmektedir. Günümüzde Urfa güvercinlerinin damarını saf, karışmamış halde bulmak oldukça zordur. Nesilleri zaman içinde diğer ırklarla karışmışlardır. Saf Urfa Taklacı Güvercini eğer bulunabilirse çok değerli, maddi değeri yüksek kuşlardır.

Sivas Taklacı Güvercinleri:

Sivas ırkı güvercinler başlarının küçük ve gagalarının ince olmasıyla bilinirler. Ön tepe yani gülde Sivas kuşlarında vardır. Sivas güvercinlerinde renkler bildiğimiz siyah, beyaz, mavi ve dumanlı renklerinin üzerine kınalı tabir edilen renkler gelmiştir. Kınalı çilli olanlarına Miski, gümüş çilli olanlarına çakmaklı ve rengi açık olanlarına Sabuni tabirleri Türkiye' nin birçok yerinde güvercin besleyenler tarafından kullanılmaktadır. Çakmaklı dediğimiz renk türü mavi, sabuni ve miski dediğimiz renkler de kahverengi neslinden gelmektedir. Sivas ırkından hariç diğer güvercin türlerinde görülen sabuni ve miski renkleri farklıdır ve maviden gelmektedir.
Sivas cinsi taklacı güvercinler Mardin ve Urfa kuşlarından daha az uçmayı severler, ancak oyunları daha sıktır. Çok alçak dalarlar, hatta daldıklarında ayakları yere değmeden kuyruklarını yere sürterler ve takla atarak yükselirler. Yükseldikleri mesafe Mardin ve Urfaya göre daha kısadır, ancak daha sık takla atarlar.Güvercin ne kadar iyi ise kuyruğunu yere sürme mesafesi o kadar uzun olur.

Ankara Taklacı Güvercinleri

Ankara güvercinleri ülkemizde beslenen en küçük evcil güvercin türüdür. Vücut, kafa ve kanatları fiziksel olarak diğerlerinden daha minyondur. Renkleri kirlidir, birçok renk çeşidi kirli ancak canlı renkler olarak görünebilir ancak kahverengi ve gümüş olanlarına rastlanmaz. Mavisi koyu tonlarda ve sislidir. Araplarında renk açıktır çoğu zaman koyu tonlarda değildir. Arap rengindeki Ankara cinsi taklacı güvercin kanatlarında yer alan şerit, siyah tüylerin üzerindeki renge rağmen belirgin olarak görünebilir. Bunun nedeni damarlarının aslında arap olmaması, bu siyahlığın koyu maviden gelmesidir.
Kırmızı, portakal, şeker ve limonların üzeri her zaman gri, küle benzeyen bir ton ile örtülüdür. Bu renkleri taşıyan kuşların iyisinde kanat uçları ve kuyruklar saf beyaz olmamalı, gıri tonlarda bir beyaz olmalıdır. Bu damarlarının gerçek Ankara kuşlarından geldiğinin göstergesidir.
Boz rengi Ankara ilimize ait bir renktir ve mavinin bir tonudur. Ancak, çoğu güvercin besleyen boz rengini sabuninin kirli hali olarak bilirler.
Kahverengi de aynı şekildedir, açık kahverenginin aslında bildiğimiz kahverengi ile alakası yoktur, güvercinlerde kahverengi mavilikten gelmektedir.
Ankara kahverengilerinde tüylerdeki ve kanatlardaki renk güneş ışığı altında biraz kayba uğrar.
Ankara taklacı güvercinleri diğer taklacı türlerine göre daha sık takla atarlar. Yükselme mesefaleri kısa, fakat takla sayıları çoktur. Favori kuşlardır. Damarları Ankara 'da çok iyi korunmuştur. Günümüzde Ankara ilimizde bu taklacı güvercinlerin saf ırkından kuş bulmak mümkündür.

Antalya Taklacı Güvercinleri

Antalya güvercinleri zamanla diğer ırktan kuşlarla eşleştirilerek ortadan kalkmışlardır. Fiziksel özellik olarak; göğüsleri dar, bacak ve boyun uzunlukları diğer cinslerden fazladır.
Bu ırk ötekilerine göre daha dar bir göğüse sahip olup bacak ve boyun uzunlukları fazladır. Gagaları kısa boydadır. Renkleri çok canlı ve çeşitlidir. Hemen hemen her renkte Antalya cinci taklacı güvercin görülebilir. Ön, arka ve çift tepe bu kuşlarda önemli özelliktir.
Uçuşları Urfa güvercinlerine benzer, fazla çekmezler. Çok yükselmeyi ve tek uçmayı severler. Oyunlarını havada, yüksekte yaparlar. Bu güvercinlerden günümüzde Antalya'da bulmak mümkün değildir. Sınır komşularımız Suriye ve Irak'ta bu nesilden güvercinler olduğu söylenmektedir.

Güvercin Beslenmesi - Özet

Güvercin Beslenmesi - Özet

Eşleşmeden yaklaşık bir hafta sonra genelde bir gün arayla yumurtlanan iki yumurta 17-19 gün sonra kırılır. Yumurta ilk yumurtlandığında 15 gram kadardır. Yavrular 11 gram kadar doğarlar. 7. günde ağırlıkları 70, 14. günde 170 g.a kadar ulaşır. Yavrular 20 günlük olduğunda önlerine yem konulmalı ve yemi görmelidirler. 24-25 günlükken konulan yemleri yemeğe başlamaktadırlar. 28 günlükken yavrular ana babalarından ayrılmalıdırlar. Farklı bir yerde önlerinde her zaman yem ve taze su bulundurulmalı ve diğer kuşlar yemlenirken aralarına katılmalıdır. Yaklaşık 15 gün sonra diğer kuşların arasına konulabilirler. Yeme düştükten sonra yavrular kart kuşlarla kovalanmaya başlanır. Oyuna girene kadar günde 3-4 kere 4 lü gruplarla uçurulur. Yavrular taklaya girdiğinde saati uzatmaya ve hava oyunlarına başlarlar. 1-2 hafta süren bu dönemde çekmeye başlarlar. Sonra sineğe çıkar ve nefesleri açılır. Sonra ayrı uçmaya başlarlar ve alçalırlar, evin üzerine gelip çekmeye başlarlar. O zaman teke düşmüş demektir, günde 1 kere tek uçurulur. Grupla uçurulursa kendini uçuşa verir, oyuna gelmez.. Yavrular 4 aylık olduklarında yumurta vermeye başlayabiliyorlar.
17 günde yumurtadan çıkan güvercin yavruları, ilk hafta gözleri kapalı ve hav tüyleri ile kaplıdırlar. Hav tüylerinin sıklığı ve uzunluğu ırklara ve renklere göre farklılık gösterir. Yavrular ilk günlerde ana ve babanın kursağından salgılanan ve “güvercin sütü” yada “kursak sütü” (halk dilinde maya) adı verilen proteince zengin bir besin maddesi ile beslenirler. İlk haftadan sonra bu süt yerini yavaş yavaş ana ve babanın kursağında ıslatılmış dane yeme bırakır. Özellikle bu dönemde yemin karışık muhabbet kuşu yemi ile takviye edilmesinin yavruların gelişmesine olumlu katkısı vardır. Yavru döneminde anaçlar sabah ve akşam olmak üzere günde iki öğün yemlenmelidirler. Yavru bulunmadığı döneme nazaran yemleme süresinin uzatılmasına dikkat edilmelidir. Zira ebeveyn kuşlar önce yavruları sonra da kendilerini yeterince besleyebilmelidirler. Eğer yemleme süresi kısa olursa yavruya verilen yemde bir süre sonra azalmakta, yavruların gelişmesi yavaşlamaktadır. Eğer mümkünse çok sıcak günlerde öğle vakti de çok az miktarda yemleme yapılarak, yem ile birlikte yavrulara su verilmesi sağlanmalıdır. Yavrulu anaçların önünde sürekli yem olması ilk günlerde bir sorun teşkil etmese de bir süre sonra yavrular doyduklarından dolayı ana ve babalarından yem istememektedirler. Yavru tarafından yemlenme isteği yeterince güçlü olmazsa bir süre sonra ana ve babaların da yemleme isteği azalmaktadır. Yavruya bakma güdüsünü ayakta tutabilmek için iki kez yemleme ile yavruların yemlenme isteklerinin her zaman güçlü kalması sağlanmalıdır.

Birinci haftadan itibaren tüylenme yavaş yavaş başlar. Bu günlerde yavrular künyelenmelidirler. Eğer yavruları 7 günlük yaşta künyelemezseniz künyelerin ayaklara geçmesi çok zorlaşmaktadır. Mümkünse 15 günlük yavruların yanına, yuvalıklara yem konmalıdır. Eğer bu mümkün değilse 21 günlük yavrular yere bırakılmalı, böylece yemlenirken ana ve babalarını görmeleri sağlanmalıdır. Bu şekilde yavrular çok kısa süre sonra yem yiyebilmektedir. Yavrular yere bırakıldıklarında yuvalıklara ulaşamayacak kadar küçük olmalıdırlar, yada yuvalıklar yerden yeterince yükseklikte bulunmalıdır. Aksi takdirde yavrular yabancı çiftlerin yuvalığına girmekte ve yuvalık sahipleri tarafından gagalanmakta, dövülmektedirler. Yavrular 28 günlük yaşta yem yiyebilmeliler ve ebeveynlerinden ayrılmalıdırlar. Yeme düşen yavruların önünde ilk hafta sürekli yem bulunmalıdır. Bu dönemde yavrular gözlenerek, hepsinin su içip yem yediklerinden emin olunmalıdır. Yavrular genellikle yem yemeye su içmeden daha önce başlamaktadır. Suyu bulamayan yavruların gagaları ara sıra suluğa sokularak içmeleri sağlanmalıdır. Bir süre sonra tüm yavruların yem yedikleri ve su içtikleri görülecektir. Bundan sonra yavrularınızın uçurma ve alıştırma antrenmanlarına geçebilirsiniz.
İlkbaharda çıkan yavrular tüye geç gireceğinden daha iyi olurlar..

Yemleme akşamları olmak üzere bir kere yapılmalıdır. Yavrulu anaçlara sabahta yem verilmelidir. Ancak takip edilmeden yuvaya konulan yemler diğer kuşları da yuvaya çekmekte ve yavrular ezilerek veya dövülerek ölebilmektedir.

Salmalar mümkün olduğunca fazla havalandırılmalıdırlar. Salmamda ısıtma sistemi olduğu için rahat oluyorum. Kışın ortalama sıcaklığı 12 derece olmakta.

Tabana serilen kum sağlıksız olduğundan salmamın tabanına iki kat kalın boya naylonlarından serdim. Süpürmesi çok kolay olmakta ve ayda bir dezenfektanla bütün salmamı, tabanı dahil silmekteyim. Karbon tozu çok etkilidir ve sanıyorum yakında herkesce vazgeçilmez olacaktır.

Yemleri buğday ağırlıklı olmak üzere mercimek yulaf, arpa, fiy, kırarak fasulye ve genelde konserve bezelye ve ufak yüzdelerle de çekirdek, kenevir ve keten veriyorum. Pirinç ishali kesebilmektedir.İshal durumunda çekirdek ve keneviri hemen kesmek gerekiyor. Bir miktar tuz ve toz şekeri her hafta yemliklerinde bulundurarak yemelerini sağlıyorum. Yumurta kabuğunu ufalayarak sık sık vermek faydalı oluyor. Tüy döneminde de kavun çekirdeği ve haftada 1 yeşillik veriyorum.

Fasülye tam bir kalsiyum deposu ve protein açısından zengin ve yumurta kalitesini arttıran fosfor bulunan mercimek özellikle yavru verimi ve tüy döneminde çok gerekli. Yumurta kabuğu gelişim için gerekli olan A,D,E vitaminleri içermektedir. Bezelyede direnç arttırıcı C vitamini bulunmaktadır. Enerji ihtiyaçlarını karşılamak için buğday, mısır ve bezelye verilir.

Çiftleştirmek için hazırladığınız bir çift güvercin onları bir araya koymadan yaklaşık 2 hafta önce düşük kalorili bir diyete ihtiyaç duyarlar, çiftleştirmeden bir hafta önce yüksek proteinli diyet uygulanmalıdır ve günlük öğünlerinde yeteri kadar tuz, kalsiyum, diğer maineraller ve gerekli vitaminleri aldıklarından emin olun. Dengeli beslenme çok önemlidir. Bir çok çiftleşen dişi kalsiyum eksikliğinden sakatlanır, kandaki yağ oranı yükselir ve stres altındaki kuşta tehlikeli durumlar yaratabilir. Dolayısıyla çiftleşme yemlerine çok yağlı olan çekirdek koymayın..

Kuşlarınıza sarımsak, aspirin gibi şeyler vermeyin.. Şehrinizdeki bir veterinerde tahlillerini yaptırarak sonuca göre tedaviye başlayın..

Güvercinler yediklerini hazmedebilmek için ince çakıla ihtiyaç duyarlar. İnce çakıl taşlığında birikerek sürtünme yoluyla yediklerini hazmetmesine yardımcı olur. Deniz yosunu; değerli bir protein,vitamin ve minarel kaynağıdır. Kaliteli tüy oluşumunda önemli katkıları vardır. Kırmızı kil; mide rahatsızlıklarına karşı doğal bir ilaçtır ve ishale karşı olumlu etkisi vardır. Kırmızı kil toksik maddeleri bağırsakta bloke eder ve ishali önler. Kömür; ishale karşı etkilidir.

Kışları her gün mineralli güvercin taşı; yazında dışarıdaki kum havuzunu kullanmaktayım. Kışın sularına katılan bal veya pekmez ve verilen bol yem soğuğa karşı çok faydalı olmaktadır. 1 aylık periyotlarla da balık yağı hapı verilebilir. İçme suyuna devamlı bir çay kaşığı kadar elma sirkesi bakterilerin yayılımını önlemede faydalıdır.

Yazın 3-4 günde bir büyük bir leğene; suyu devamlı değiştirerek,banyo suyuna ayda bir kere olmak üzere, sırayla neguvan toz, sirke ve tuz katıyorum, kışın yağış olmadığında ve hava kötü değilse sabah olmak üzere fırsat oldukça banyolarını yaptırıyorum.

Yemlerin dışkılara bulaşmaması için yemlikler kullanılmalıdır. Her gün suları tazelenmeli ve hafta bir suluklar dezenfekte edilmelidir. Yuvalıklar yavrular ve benim için birçok açıdan sağlıklı ve kullanışlı oluyor. Yavrular uçurulmaya başlandığında sabah ve akşam her gün uçurulmalıdır, yoksa oyuna girmeleri gecikmektedirler. Tüy dökme genelde bir kere olur. Sonbaharda tüy dönemi hemen her kuş için aynı dönem olmaktadır. Tüye giren kuşu uçurmamakta ve yaklaşık 10 gün süreyle besiye çekiyorum. Yavrularına iyi bakmayan kuşu kümesinizde tutmayın..

Kuşlar soğukta üşümezler ancak yağmurda ve cereyanda kalmamalıdırlar.

Kış geldiğinde dişi ve erkekleri uygun yerim olmadığından ayırmıyordum, salmam sıcak olduğundan fazla sorun yaratmamakla birlikte fazla yumurtladıklarından artık kanatlarını çırpamaz duruma geldiler. Bu sebeple dişileri-erkekleri ağustos-şubat döneminde ayırın. Damızlıklara bir ayrı yerde bakmak hem uçurmak hem yemlemek konusunda çok faydalı oluyor.

Kaçıp inen kuşu bile kümesinize sokmayın. Eğer kümese girecekse de mutlaka karantinaya alıp sağlık durumunu gözlemleyin.
Kuş fazla olduğu zaman kuşu kaçırma olasılığı da azalmaktadır. 4-5 gün diğer kuşlarla çevreyi tanımasını sağlıyorum ve 4-5 kuşla tek olarak uçurmaya başlıyorum. Parıltıyı inecekleri zaman yem kullanarak istediğim yere inmesini sağlıyorum. Evimin yakınında olan yüksek bloğa inen bazı kuşları oradan kurtarmak için binanın çatısına poşet bağladım ve sorunu çözdüm. Bazı kuşlar uçurmak için kaldırdığımda havalanmayıp salmamın çatısına inmekteydi bir metrelik bir sopanın ucuna taktığım siyah poşet bu sorunu çözmemi sağladı.

Uçan kuşa indiğinde yemek ve su vermeyin...

Güvercinler, Kumrular Dodo'lar ve Çöl Tavukları Güvercinler, Kumrular Dodo'lar ve Çöl Tavukları

BÜTÜN KUŞLARIN en iyi tanınanlarından birini içine alan bu takımın iki ünlü üyesi insanlar tarafından yok edil» mistir. Bunlardan biri kuş kavramımıza öylesine uzaktır ki, âdeta efsanevî bir yaratık niteliğine bürünmüştür. Tipik bir kuş olan ikincisi ise bir zamanlar Kuzey Amerika' nın, hatta bazılarına göre dünyanın en yaygm kuğuydu. Güvercinler, kumrular ve akrabaları «Columbifor-mes» takımını meydana getirirler.

GÜVERCİNLER ve KUMRULAR

COLUMBİDAE» ailesi, 290 türü olan kalabalık bir gruptur. Bu türlerden biri de herkesin tanıdığı evcil güvercin veya öbür adiyle kaya güvercinidir (Columba-livia). Enlemlerimizin güvercinlerini ve kumrularını tanımakta güçlük çekmezsiniz. Hepsinde aynı yumuşak, pürüzsüz, oldukça ufak ve yuvarlak kafa, kısa boyun, dolgun göğüslü tombul vücut, yumuşak derili ve kısa bacaklarla ayaklar vardır. Gagaları oldukça incedir ve kısmen nazik bir çıkıntı ile örtülüdür. Bu gaga, ucunda kubbeli ve hafif kancalıdır.


Güvercinlerin tüyleri sık ve genel olarak yumuşaktır. Özellikle sırt tüylerinin deriyle bağlantıları gevşektir. Bir teoriye göre, bu, çok faydalı bir tertiptir: Bir doğan, kaçan bir güvercinin üstüne indiği vakit, güvercinin sırtından bir avuç tüy bulut gibi havalanmakta ve güvercin bu karışıklıktan faydalanarak çok kere kaçmayı başarmaktadır. Güvercin ailesi üyelerinde yumuşak renkler baskınsa da, canlı ve parlak renkler de yok değildir. Özellikle boyun ile kanatların üst tüylerinde en parlak madenî renkler dikkati çeker. Türlerin çoğunluğunda iki cinsin arasında renk farkı yok gibidir.


Güvercin ailesi üyelerinin yiyeceği hemen tamamen -bitkiseldir. Tohumlarla, yumrularla, orman ye-mişleriyle beslenirler. Bol suya ihtiyaçları vardır. Su, güvercinlerin susuzluğunu giderdikten başka, yuttukları sert taneleri şişirmeye de yarar.


Güvercin türlerine bütün kıtalarda ve kuşaklarda, yüksek ve alçak alanlarda rastlanır, fakat çoğu ormanları tercih eder. Kuzey türleri daha çok göçücü kuştur,. güneyde yaşayanları aksine ya kısa yolculuklar yaparlar, ya da yerli kuşturlar.


GÜVERCİNLERLE KUMRULARIN ARASINDAKİ AYRILIK Güvercinlerle kumruların arasındaki ayrılık nedir? Aslında bir ayrılık yoktur, şu farkla ki ailenin daha ufak ve daha yumuşak huylu üyelerine kumru denilmektedir. Bizdeki «barış güvercini» deyimi birçok dillerde «barış kumrusu» olarak ele alınır. Kuzey Yarımküresinde fazla türü olmayan bu grup, tropikal Amerika ile Afrika'da çok daha kalabalıktır. Fakat güvercinlerle kumrular Avustralya'da, Yeni Gine'de ve Pasifik adalarında gerek sayı, gerek tür bakımından dünyanın başka yerlerindekinden daha zengindirler.

GÜVERCİNLERİN ÂDETLERİ


Enlemlerimizdeki erkek güvercinin cilveli ötüşü ve çalımlı yürüyüşü bütün aileye öz bir davranıştır. Bu kuşların kâh yumuşayan, kâh baykuş sesini andıran ve yeknesak bir tekrarla insanın içini sikan nağmeleri de tüm aEenin özelliğidir. Erkek güvercinle dişisi birbirlerine çok bağlıdırlar, eşlerden biri bir kazaya uğrayacak olursa, öteki yeni bir eş kabul edinceye kadar aradan epey zaman geçer.


Bütün güvercinler lekesiz beyaz veya koyu sarı renkte yumurtalar yumurtlarlar. İyi bilinen türlerin yumurta sayısı ikidir, fakat bazı tropikal türler bir tek yumurta yumurtlarlar. Yuva derme çatma bir yapıdır. Erkekle dişi sıılayla kuluçkaya otururlar, fakat erkeğin kuluçka nöbeti genellikle gündüzün, eşi-ninki ise gecedir. Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra «güvercin sütüyle» beslenirler. Bu eşsiz madde, ebeveynin kursağının zarı tarafından salgılanır ve yavruların ağzına püskürtülür. Memeli hayvanların yavrularına süt verme eylemiyle kıyaslanabilecek bu besleme tarzına öbür kuşların hiç birinde rastlanmaz. Güvercinlerin tek tük birkaç başka grupla ortak bir özellikleri de gagalarını suya daldırdıktan sonra, suyu yutmak üzere başlarını kaldırmadan susuzluklarını giderebilmeleridir. Çoğu güvercinler güçlü ve hızlı uçuculardır. Etlerinin de lezzetli oluşu dünyanın birçok yerlerinde en çok avlanılan kuşlardan olmaları sonucunu doğurur. Susuzluklarını gidermek için, sabah ve akşam su başlarına geldikleri çöllük bölgelerde uçuş yolları boyunca vurulurlar. Fakat güvercinler, hesapsızca öldürülmelerini karşılayacak kadar çabuk üremediklerinden, bugün birçok türleri tükenip yok olmak tehlikesin-dedir.

Evcil türlerden biri olan posta güvercini, evine dönebilme kabiliyetiyle ün salmıştır. Aslında posta güvercininde bu kabiliyet birçok yabani kuşlardakinden zayıftır. Fakat posta güvercinler eğitimle bu işin ustası kesilirler. Saatte 95 -100 kilometre hızla uçanları ender değildir. Böyle bir güvercinin katettiği en uzun yol 1950 Km. olmuştur. Güvercin yarışları birçok ülkelerde gözde bir spordur. Posta güvercinlerinin harplerde insanlara büyük hizmetleri dokunmuştur. Yollanılacak mesajlar gayet hafif tüplerin içine konularak, kuşun kuyruk tüylerinin birinin altına bağlanmaktadır.


Posta güvercinlerinden belli bazı alanların fotoğrafını çekmekte de yararlanılmaktadır. Bu maksatla, güvercinlerin boynuna bağlanan ve uçuş esnasında objektifi aşağıya bakan son derece hafif fotoğraf cihazları yapılmıştır. Belli bir süreden sonra bir saat mekanizmasıyle harekete geçirilen fotoğraf makinesi, kuşun uçtuğu bölgenin seri halinde fotoğraflarını çekmektedir. Bu fotoğraflar uzmanlar tarafından değerlendirilerek çok kıymetli bilgiler elde edilmektedir.


Sayısız güvercin türleri arasında en ilginçlerinden biri orman güvercini veya öbür adiyle tahtalı güver-cin'dir (Columba palumbus). 43 santim uzunluğundaki biı güvercinin baş, kuyruksokumu ve kuyruk üstü tüyleri mavi-gridir. Boynun arkası ve yan tarafları yeşil parlaklık gösterir. Boynun her iki tarafında beyaz birer leke vardır. Ensede erguvan renginde parlak tüyler görülür. Siyahımsı kuyruk tüylerinin ortasında gri renkte bir bant vardır. Orman güvercini bütün Avrupa'ya, Güney Batı ve Orta Asya'ya yayılmıştır. Kuzeydekiler göçücü, öbürleri yerli kuştur. Dağlık yerlerde ve ağaç üzerlerinde yaşar. Yuvası da ağaçların üzerindedir.


MAVİ GÜVERCİN
(Columba oenas)

«Mavi güvercin», orman güvercininden daha ufaktır (32 santim uzunluğundadır). Vücudunda renk olarak mavi hâkimdir, yalnız göğsü şarap kırmizısıdır. Kanatlarında ve boynunda ise beyaz leke yoktur. Mavi güvercin orman güverciniyle aşağı yukarı aynı ülkelerde yaşar, fakat her yerde barınamadığından ötekinden daha ender olarak rastlanır. Yaşayacağı yerde mutlaka, içinde kovukları olan ihtiyaç ağaçların bulunması lâzımdır. Bu güvercin orman güvercininden daha kolay ev-cilleşir, başka bazı güvercin türlerinin arasına karışır, hatta onlarla çiftleşir.


KAYA GÜVERCİNİ
(Columba Livia)

«Kaya güvercini» güvercin türleri arasında insanlar için en önemlisi-dir. Evcil güvercin bu kökten gelmiştir. Bu türün sırtı açık kül rengi-mavi, karnı gri-mavidir. Boynun göğse kadar olan kısmı kurşunî fon üzerinde üstte açık mavi-yeşil, altta erguvan renginde parlaklık gösterir. Sırtın kuyruğa yakın kısmı beyazdır. Kanat üzerinde iki siyah band vardır. Dibi açık mavi olan gagası siyahtır. Bu güvercinin uzunluğu 34 santimdir. En yaygın olduğu bölgeler Akdeniz ülkeleri, Büyük Britanya, Güney -Batı ile Orta Asya, Hindistan ve Kuzey Afrika'dır. Kuzeydekiler göçücü, güneydekiler yerli kuştur. Bu tür kayalarla yarların oyuklarında ürer ve ağaçlar yerine eski binalarda, duvarların üzerinde ve kulelerde barınır. Barışsever bir kuştur, hemcinsleri arasında sakin bir hayat sürer. Davranışları itibariyle evcil güvercine çok benzer. Saatte 100 kilometre ka-tedebilen usta bir uçucudur. Havalanırken gürültüyle kanat çırpar. Kalabalık sürüler halinde havada daireler çevirir.

EVCİL GÜVERCİNLER
Bu kuşlar yetiştiricilerin elinde renk ve vücut yapısı itibariyle epey değişmelere uğramışlarsa da, bilginlerin incelemeleri bunların hepsinin kaya güvercininin iki, üç çeşidinin soyundan geldiğini göstermiştir. Esasen huylan ve âdetleri de kaya güvercinlerinkilerle eştir. Onlar da hiç bir zaman ağaçların üzerinde yuva yapmazlar, yuvalarını çoğunlukla karanlıkta ve duvarlarla yapıların aralıklarıyle oyuklarına yerleştirirler. Küçükken yuvalarından alınan kaya güvercinleri, tıpkı evcil güvercinler gibi davranıp insanlarla dost olurlar. Gerek evcil güvercinlerde gerekse kaya güvercinlerinde mavi renk hâkimdir ve kanat tüyleriyle kuyrukta siyah bandlar görülür.


Güvercinler hakkındaki en eski kayıt, İsa'dan 3 000 yıl" önceki bir Mısır firavununun yiyecek listesinde adının geçmesidir. Ortaasya kavimleri çok eski çağlarda güvercin ev-cilleştirirlerdi. Güvercinler daha çok tapınakların damlarında ve duvarlarında barındıklarından onlara tanrıların misafiri gözüyle bakılırdı. Eski Yunanistan'da ve Roma'da güvercin haberci olarak kullanılırdı. Tarihçi Plinyüs o devirde evcil güvercinler için büyük paralar ödendiğini yazıyor. Roma İmparatorluğu'mm genişlemesiyle güvercin geri kalan Avrupa ülkelerine de yayıldı. Asya ile Afrika'nın İslâm dünyasında da güvercin beslenirdi ve özellikle Bağdat halifeleriyle Mısır sultanları posta güvercinine büyük değer verirlerdi.


Evcil güvercinler oldukça uzun ömürlüdürler. 12 yaşına kadar yaşayanları çoktur. Tek tük birkaç tanesinin 30 yaşma eriştiği duyulmuştur. Bazı tabiat bilginleri evcil güvercinleri 10 gruba ayırmışlardır. Bunların arasında tarla güvercinleri, pe-rukalı güvercinler, tavus güvercinleri, düğmeli güvercinler, dev güvercinler vs. sayılabilir. Daha çok ılık ve sıcak bölgelerde görülen tarla güvercinlerinin arasında biteviye mavi, siyah, kırmızı, san veya beyaz renkte olanları vardır. Bunlar, gözlerinin siyah oluşuyle de öbür evcil güvercinlerden ayrılırlar. Dev güvercinlerin uzunluğu 55 santimi geçer, açılmış kanatlarının eni ise 105 santimi bulur. Evcil güvercinlerin en büyükleri onlardır.


UVEYK veya öbür adıyla ADİ KUMRU (Turtur turtur)
«Üveyk» düz gagası, uzun kanatları, uzun ve yuvarlanmış kuy-ruğuyla dikkati çeker. Tüyleri genel olarak kızılımsı veya pas rengi-dir, boynunun arkası gri - mavidir, boynunun yanlarında gümüş kenarlı dört siyah serit göze çarpar.Üveyk Arupa'yla Asya'nın büyük bir kıs-mına yayılmıştır, birçokları kışın gü-ney yönünde uzun yolculuklara giri-şir. Bilimsel adını, «tur tur» dîye tarfi edilebilen tatlı sesinden alır. zarif hareketleri ve yumuşak tavır-ları dolayısıyle güvercin ailesi üyeleri arasında insanlara en sevimli görünenidir. 30 santim uzunluğundadır.


GÜLEN KUMRU
(Streptopelia risoria)

Adi kumru ile kaya güvercininden sonra en eok evcilleştirilen güvercin ailesi üyesidir. Rengi sarıdır. Sırtı koyu, başı, gerdanı ve karnı daha açık renktir. Ensesinde siyah bir şerit göze çarpar. Kanatlarında da siyahlıklar vardır. Uzunluğu 31 santimdir. Bu kumrunun yurdu Kuzey Afrika ile Hindistan'dır. Tabiat bilginleri, kurak ve çölümsü step bölgelerini tercih ettiğine dikkat etmişlerdir. Sesi adi kumrunun «tur tur» una benzer, fakat araya «hi hi hi hi» j gibilerden ötüşler de karıştığından; gülüşe benzetilmiştir.


Yeni Dünya Güvercinleri» İle Kumruları
GÖÇÜCÜ GÜVERCİN
(Ectopistes migratorius)

«Göçücü güvercin» türünün son üyesinin Cincinnati Hayvanat Bahçesinde ölmesiyle 1914'te tükenmiştir. Bu güvercinin rengi genellikle kurşunî gridir, karnı kızılımsı gri, boynunun yanları mor parıltılı, karnı beyazdı. Boynu uzun, başı kısa, kuyruğu, uzun olan kanatlarından daha da uzundu. Göçücü güvercinin uzunluğu erkekte 42, dişide 39 santimdi. 18 yüzyılda bu güvercinler o kadar i kalabalık gruplar halinde ağaçlara ) tünerlerdi ki, ağırlıklarının altında 1 dallar kırılırdı. Kilometrelerce uzun-jluktaki göçücü güvercin sürüleri gü-ıneşi karartır ve belli bir noktadan geçişleri saatler sürerdi. «Amerika kuşları biliminin babası» Alexander ^ilson tarafından 1808 yılında görü-leia bir sürüye iki milyonu aşkın gö-çücîü güvercin katılmıştı. Ne yazık ki bu sevimli hayvan da, birçok kuş çeşitleri gibi bugün tamamen yok olmuş durumdadır.


İnsanlar o zamandan beri göçücü güvercinleri önce kendileri, sonra da domuzları için katletmişlerdir. Hatta bu kuşları vurmak dururken, meşalelerle gözlerini kamaştırıp sopalarla öldürmüşler, ya da tüneklerinin altında kükürt yakmak suretiyle boğmak yoluna sapmışlardı. Böylece, bir zamanlar pek bol ve yaygın olan orman güvercininin bu yeni Dünyalı akrabaları tamamiyle yok oldular.


MATEMLİ KUMRU
(Zenaidura macroura)

«Matemli Kumru» göçücü güvercinin yok olmasıyle Birleşik Ameri-'kanm kuzeyi ile Kanada'nın biricik yaygın türü olmuştur. Bu kumru kalabalık koloniler halinde üreme-mesi sayesinde, göçücü güvercin gibi tüketilmekten kurtulmuştur. Matemli kumrular kuş dünyasının en müşfik eşleri arasındadırlar, birbirlerine düşkünlükleri atasözlerine bile konu olmuştur. Bu arada daha ciddî işlerle fazla ilgilenmedikleri için, yavruları pek derme çatmadır, iki beyaz yumurtaları ise çok kere kartalma, yılanlara, kedilere ve Itaşka düşmanlara yem olur Bu kumrular bir üremme mevsiminde iki parti veya daha fazla yumurta yumurtlamalarının sayesinde zararın önüne geçerler Matemli kumrular tolıunılarla ta neleri yediklerinden çiftçilerin düşmanlığım kazanmışlardır. Çıkardık-lan ses bazı kimselerde matemli hissini uyandırır.


Bu göçücü kuş görünüş itibariyle öbür Amerika'lı akrabasına benzer-se de, göçebe güvercin daha iriydi, göğsünde de bir kızıllık vardı. Matemli kumru kahvemsi renkte ince yapılı bir kuştur. Havalandığı zaman birçok kumrular gibi gürültüyle kanatlarını çırpar.


Tropikal Bölgelerin Süslü Güvercinleri
Tropikal bölgeler birçok renkli ve görülmemiş güvercinlerle kayna-. şır. Polinezya adalarının yemiş kumruları (Ptilinopus cinsi) dünyanın en güzel kuşları arasında yer alırlar. Başlarının tepesi çok kere menekşe rengidir, yücutlarınm geri kalan kısımlarında ise yeşil, sarı ve leylak gibi tatlı pastel renkler birbirine karışmıştır. Adlarından da anlaşıldığı üzere, bu kuşlar başlıca meyvalarla beslenirler.

Güvercinler, tüylerinin yumuşak-lığıyle tanınmışlardır,, fakat Nikobar güvercini (Caloenas nicobarica) hiç de öyle değildir. Uzun, gevsek ve sivri tüyleri hu türe dağınık bir türünü. verir NikoUar güvercinlerinin lııylm mor ve tunç parıltılı bir siyahımsı renktedir.


Güvercingiller ailesinin en yeni üyeleri, Yeni Çine'nin ırı hır tavuk iriliğindeki taçlı güvercinleridir Kloura). Bunlar da kestane reıu',1 vücut tüyleri, gri kanatları ve haclarının tepesini kaplıyan ılanlela uil'i tüylerden meydana gelmiş taçlarıyle gerçekten güzel kuşlardır Uzunlukları 75 santimdir.

9 Haziran 2008 Pazartesi

oriental roller




24 Mayıs 2008 Cumartesi

Oriental Roller







KuşBakımı

Kuş besleyen insanlar büyük paralar harcayarak aldıkları kuşları alırken gösterdikleri titizliği maalesef bakımı ve hastalıkları sırasında göstermiyorlar. Bu yüzden çok iyi damızlık kuşlarımız yok olup gidiyor.


Öncelikle kuş bakmak için sağlıklı bir kümese ihtiyaç vardır. Bu kümesin ahşap olması veya toprak üzerinde olması kuşlarımızı aşırı rutubetten koruyacaktır. Teras gibi yerde tuğla kümes yapan arkadaşlarımızın rutubet ortamından kurtulmaları için kümes içini strafor dediğimiz köpükle döşememiz gereklidir. Kümeslerimize bol oksijen girmesi için ufak dahi olsa bir pencere açılması ve sinek teli ile kapatılıp içeriye mikrop taşıyan sineklerin girmesini engellemeliyiz. Kapı ve pencere üzerindeki camlar kümes içine güneşin girmesine yardımcı olacağından tercih nedenidir. Kümesleri güneş alacak şekilde yapmamız sadece güneşte olan D vitamininin kuşlar üzerine gelmesine yardımcı olmamız gerekir.

Kümes içine yaptığımız yuvaların da kuru tahtadan yapılıp kuşların yumurtlaması için kuru çam yaprakları, kuru ot, kuru saman koymamız, yumurtanın hava almasını sağlayacağından yavrunun sağlıklı çıkmasını sağlayacaktır.

Beslemeyi düşündüğümüz kuşlarımızı kümesimize koyduğumuzda bunların bakımı gündeme geliyor. Günümüzde buğdayla beslediğimiz kuşları maalesef iki saatten fazla uçuramıyoruz. Veya kuşlar eskisi kadar zinde olmuyor. Bunların sebebi tek buğday veya mısırla beslenen hayvanlar, vücutlarına gerekli olan vitamin ve mineralleri yeteri kadar alamamaktadırlar. Oysa vitamin ve mineraller doğurganlık, parlak tüy yapısı, sağlam kas ve kemik yapısı, hastalıklara karşı direnç yönünden çok önemlidir. Bu yüzden kuşlarımıza buğday, mısır, fiğ, pirinç, kırmızı mercimek, kendir tohumu, kuru bezelye gibi karışımlar hayvanların bir nebze olsun ihtiyaçlarını karşılarlar. Bu yemlerin tozsuz ve temiz olması gerekir. Hayvanlar yedikleri bu yemleri taşlıkları vasıtasıyla öğütürler. Bu yüzden taşlıklarına öğütücü kum parçaları gerekir. Bizler genellikle deniz veya dere kumu ile bu ihtiyacı gidermeye uğraşırız. Ancak bu tür kumlar yuvarlak olduğundan kesici görevi yapmaz. Kuşların kursağında boşuna şişlik yapar ve bu kumları yiyen kuşlar bir köşeye çekilir ve kabarık dururlar. Bu kum ihtiyaçları Avrupa'da istiridye kabuğu kırıklar, kırmızı kil, kömür, çakıl, kurutulmuş deniz yosunu ile giderilir. Ayrıca bu karışımlar 220 derecede fırınlanarak mikrop ve zararlı bakterilerden arındırılırlar.

Kuşlarımıza genelde hastalıklar sudan bulaşır. Suluklarımız çok temiz ve temizlenebilir şekilde olmalıdır. Genelde bu suluklarımıza kuşların tüyleri , vücuttan çıkan tozları, yem parçaları ve pislikler toplanır. Suda mikroorganizmalar (mikroplar, bakteriler- mantar , koli basili) çok çabuk ürerler. Böyle bir su çeşitli hastalıklar ve ishal ile kuşun sağlığını tehdit eder. Bu sebepten haftada en az bir kere dezenfektan ilaçları ile temizlenmeli, hatta su içine birkaç damla damlatılarak suyun dezenfekte olmasını sağlarız. Bunlar; Witte Molen Wime-San, su koruyucu Dezen, Mefarol, Vanodin gibi ilaçlardır.

Dezenfektan ilaçlarına sıra gelmişken bizler bu konuyu da maalesef göz ardı ediyoruz. Halbuki kümeslerimizi en az ayda bir kere dezenfektanlamamız gereklidir. Dezenfektan yapmadan önce kümes ve yuvalardaki pislikleri kazıyıp temizlememiz gerekir. Daha sonra içerideki tozlar temizlenir. Dezenfektan kuşların üzeri dahil kümesin her yerine sıkılır. Bu bir fitil pompa yardımıyla yapılabilir.

Kuşlarımız her gün banyo yapmalıdırlar. Banyo suları temiz olmalıdır. 5-6 kuş yıkandıktan sonra yeni su koyup diğerlerinin yıkanmasını sağlamalıyız. Kesinlikle yağmur veya birikinti sularında kuşların banyo yapmasına müsaade etmeyiniz.

Bazılarımız toprak dökerek kuşların buralarda eşinmesini, toprak üzerinde bir şeyler yemesini düşünürüz. Oysa bu toprak üzerine yağan yağmur ve uçuşan tozlar hastalık taşır. Bu yüzden haftada en az bir kere dezenfektanla toprak temizlenmelidir.

Kuşlarımıza ne kadar bakım yaparsak yapalım mineral ve vitamin yönünden gerekli ihtiyacını sağlayamayız. Oysa mineral ve vitaminler sağlık, doğurganlık, parlak tüy yapısı, sağlam kemik ve kas yapısı ve hastalıklara direnç yönünden çok önemlidir.

Wimoraal mineral karışımı, VM-Forte vitamin ve Muta-Vit gibi mineral veya vitaminler kullanılır. Kuşlarımızın yedikleri içtikleri her şeyden bağırsakları bozulabilir. Bunun için COXİ PULUS, solunum yolu hastalıkları için BAYTRİL, kabarma ve kurumaya giren kuşlar için OROPHARMA FORLAYT kullanırız. Bağırsak solucanları için bir litre suya 5 diş sarımsak koyulur bir gün sonra kuşlara verilir. Bit, pire içinse Ardap, Ecto Spray kullanılır.

Hasta, Yaralı ve Yetim Kuşların Bakımı

Kuşlar; kazalar, kediler tarafından yaralanmak gibi çok yaygın nedenlerden insanlara gelir. Kuşların bakımını yaparken onların vahşi yaratıklar olduğu unutulmamalı ve en kısa sürede doğaya dönmeleri amaçlanmalıdır, zaten yasalar da onların kendi habitatlarında yaşamalarını öngörür.


Yaralı veya yetim bir kuş mümkün olduğu kadar az ele alınmalı ve ev hayvanı yapılmaya çalışılmamalıdır. Bazı kuşlar kolaylıkla uysallaştırılır ve doğaya bırakılmaları zorlaşabilir, şunu unutmamak gerekir ki yalnızca tamamiyle sağlıklı kuşlar vahşi doğada yaşamını sürdürebilir. Herhangi hasta yaratığın bakımı zaman, para ve sabır gerektirir, eğer bu sorumluluğu alamayacaksanız ya da eğer kuş iyileştirilemeyecek şekilde yaralandıysa ona acı çektirmek yerine belki de ölmesi daha iyidir.

Özet

· Hasta kuşlar geceleyin sessizlik, sıcaklık, ve karanlığa ihtiyaç duyar
· Kuşun mümkünse türü belirlenmeli
· Kuş bir süre dinlendikten sonra uygun yiyecekler verilmeli
· Hastalıklar veya yaralanmalar veteriner kontrolüyle tedavi edilmeli
· Kuşlar iyileştirilemeyecekse ya yok edilir ya da doğaya bırakılır
· Yavru kuşları doğada bırakın, herhangi bir müdahale yapmayın
· Kuşlar en kısa sürede doğaya geri salınmalıdır

Yakalama ve Elde Tutma

Yaralı bir kuşu yakalamak genellikle zordur ve dikkatsizce tutmak daha fazla zarar görmesine sebep olabilir. Bir çok kuş karanlıkta hareketsizleşir, bu yüzden üzerlerine havlu veya battaniye atılıp daha sonra da uygun büyüklükte bir kutuya nakledilerek kolayca yakalanır. Kuşu sağlam bir şekilde fakat nazikçe tutmak gerekir, kanatları vücuda yakın tutarak herhangi bir yaralanmayı önlemiş olursunuz. Bir çok kuş kötü bir şekilde ısırabilir, kargaların ve martıların gagalarına sarabileceğiniz bir elastik bandaj koruma sağlayacaktır, bunu yaparken kuşun burun deliklerini kapamamaya dikkat edin ve tekrar doğaya salarken bandajı çıkarmayı unutmayın.Yırtıcı kuşları eldivenle tutmak gerekir, özellikle pençelerine dikkat edilmeli. Balıkçıllar ve sümsük kuşları gibi büyük kuşlarla ilgilenirken çok dikkatli olmak gerekir, kuşları yüzünüze yakın tutmayın. Kuğular ve kazlar kanatlarını kendilerini savunmak için kullanırlar, bu tür kuşları da tutarken dikkatli olmak gerekir. Kuşlardan bazı hastalıklar insana geçebilir, eğer kuşu tuttuktan sonra elinizi yıkarsanız herhengi bir hastalığa yakalanma riski çok azalır. Eğer kafes kuşu besliyorsanız, hasta kuşu asla yanına koymayın.

Hasta Kuş

Kuşlar arasında yaygın olan yaralanmalar arasında kanattaki ve bacaktaki kemik kırıkları, deride ve kaslarda meydana gelen yaralanmalar, kuşun tüylerini kaybetmesi ve kaza sonucu meydana gelen şok sayılabilir. Yara küçük ve yüzeyselse hafif bir antiseptik ve suyla temizlenebilir, bu şekilde çabucak iyileşecektir. Şokun en iyi tedavisi kuş için en az 1 saat iyi havalandırılmış, sıcak, ve karanlık bir kutu içinde sessiz bir ortam sağlamaktır. Daha ciddi yaralar ve kırıklarda veteriner müdahelesi gerekir. Kuş yaralı değil de hastaysa bir dizi hastalığı olabileceğini düşünmek gerekir. Eğer çok hastaysa yani kolaylıkla tutulabiliyorsa muhtemelen tedavisi mümkün değildir. Kuşlarda teşhis çok zordur, fakat veterinere danışılırsa onun tavsiyesiyle uygun tedavi mümkün olabilir. DHKD'nin veteriner çalışanı olmadığı gibi yaralı ve hasta kuşlara bakım merkezi de yoktur.

Barınak

Hasta sıcak bir yerde tutulmalı ve gereksiz yere rahatsız edilmemelidir. Küçük kuşlar için en iyi barınak kanarya ve muhabbet kuşu bakıcılarının kullandığı kafeslerdir. Eğer kuş çok hastaysa sıcaklık 21 veya 30 dereceye kadar çıkarılmalıdır, eğer kuş tünek kullanabiliyorsa tünek sağlarsanız kuş mutlu olacaktır, Zemini kalın bir gazete kağıdıyla örtün ve her gün değiştirin. Yiyecek ve su kuşun rahatça alabileceği ve dökmeyeceği bir yere yerleştirilmeli.

Yiyecek

Kuş muhakkak beslenmeli, ve verilen yiyecek kuşun çeşidine göre değişmeli, örneğin küçük kuşlar kabaca tohum ve böcek yiyiciler olmak üzere iki gruba ayrılabilir. İsketeler, çinteler ve serçeler tohumla beslenirler, uygun miktarlarda karıştırılmış tohum verilebilir. Kızılgerdan, dağ bülbülleri, karatavuklar, ardıçlarve baştankaralar böcek yiyicilerdir, ve böcek yerine geçecek besin muhakkak bulunmalıdır, pet shoplardan alınabilir, böcek yerine geçecek yiyecekler arasında akıyla sarısı karıştırılarak pişirilmiş yumurta ve sulu ezilmiş tahıl sayılabilir. Bu yemekleri almadan önce yalnızca ilk gün için ekmek veya kek kırıntıları verilebilir. İnce dilimlenmiş yağsız et de böcek yiyen kuşlara uygundur ama muhakkak vitamin, mineral katkısı yapılmalıdır, eğer kuş gençse vitamin ve mineral katkısı yapılmadan uzun süre bu şekilde beslenirse kemiklerinde anormallikler oluşur, eğer kuş biraz kan kaybettiyse 1 çorba kaşığı glukozun yarım litre suda eritilmesiyle oluşturulmuş glukoz solüsyonu içirilebilir. Karga ve martılar gibi daha büyük kuşlar genelde yemek artıklarıyla beslenirler, iyice ıslatılmış köpek bisküvileri, konserve köpek veya kedi yiyecekleri gibi. Martılar özellikle ince kesilmiş çiğ balık tercih ederler ancak vitamin ve mineral katkısı olmadan uzun süre bu şekilde beslemek iyi değildir. Kuşun yemediği yiyecekler atılmalıdır böylece hastalığın yayılması önlenmiş olur.

Yetim Kuşlar

Bahar ve yaz aylarında genç bir kuşu yanında anne babası olmadan yerde otururken veya sekerek dolaşırken görmek çok yaygındır, ebeveynleri uzak bir yerlerde yiyecek topluyor ya da sizin yaklaşmanızdan ürkmüş yakınlarda bekliyor olabilirler. Bazı tüyleri yeni çıkmış yavrular , özellikle baykuşlar yuvalarını henüz uçamazken terkederler, eğer bir tane bulursanız yuvasına geri koymaya çalışmayın çünkü diğer genç bireyleri rahatsız edersiniz, eğer kuş çok açıkta bir yerdeyse daha kapalı kolayca görünmeyeceği bir yere koyun, ama çok uzak bir yer olmasın ki ebeveynleri onu bulup besleyebilsinler, eğer genç kuş tüysüzse ve yuvasından kazayla düşmüşse, yuva bulunabilir ve kuş da yerine konabilir, eğer endişelendiyseniz 2 saatliğine oradan ayrılın ve tekrar dönerek kuşun hala rahatsız görünüp görünmediğine bakın, eğer kuşu eve götürmek zorunda kalırsanız başınıza uzun zaman alacak zorlayıcı bir iş aldığınızı unutmayın, ona ebeveynlerinin vereceği ilgiyi verebileceğinizi ummayın bu şekilde onun vahşi yaşama uyum sağlamasını zorlaştırmış olursunuz. Kuşu eve götürmek dışında bir alternatifiniz kalmadıysa , terkedilmişse, onu uygun yiyecekle beslemeniz gerekir, Bir çok küçük kuşu düzenli beslerken ezilmiş, ıslatılmış bisküviyle az miktar akıyla sarısı karıştırılarak pişirilmiş yumurta , ince dilimlenmiş öküz kalbi veya az miktarda doğranmış solucan verilir. Doğal yiyeceklerden yaprak biti, yeşil tırtıl, karınca veya kesilmiş solucan kuşun büyüklüğüne bağlı olarak verilebilir.Vitamin muhakkak verilmelidir. Beslerken cımbız veya ucu küt pens kullanın, yiyecekleri nemlendirdiğinizde genç kuşun tüm ihtiyacı olan suyu vermiş olursunuz. Eğer kuş yeteri kadar gençse gagasına pensle dokununca açar ve sizde yiyeceği rahatça boğazına yerleştirebilirsiniz, eğer gagasını açmıyorsa başparmağınız ve işaret parmağınız yardımıyla gagayı nazikçe açın ve bir başka kişi de yiyeceği içine soksun. İki veya üç kez uğraştığınızda kuş gagasını açmayı öğrenecektir. Genç güvercinler ve kumrular kanarya yiyeceğiyle beslenebilirler, yiyeceği kapalı plastik bir kaba koyun, kenarından bir delik açıp kuşun gagasını içine sokup kuşun beslenmesini sağlayın. Yavru tüylenmeye başladığı zaman az miktarda tohum yiyeceğe eklenebilir, daha sonraları da iyice büyüdüğünde mısır, buğday, taze yeşil sebze ve biraz mineralle beslenir. Genç kuşların bazıları gün boyunca kendi ağırlıkları kadar besinle beslenebilir, ve küçük kuşların gençleri örneğin kızılgerdan yemek yemeden 1 saatten fazla zaman geçirmemelidir, yani kuşları tüyleninceye kadar gündüz her saat düzenli bir şekilde besleyin, kuşu her beslediğinizde atıkları atın. Kuş kutuda tutamayacağınız kadar aktifleştiğinde kafese nakledin ve bir miktar yiyecek ve suyu kafeste bırakın, bu şekilde kuş kendi kendine beslenmeye başlayacaktır. Kuşun tüyleri çıkmamışsa ona kutu içinde kağıt kullanarak bir yuva yapabilirsiniz, beslenme saatleri arasında kutuyu kapalı tutarsınız. Kutuyu cereyandan uzak tutmalısınız, unutmayın ki anne kuşlar gece boyunca kuluçkaya yatar, sizin yetim kuşunuzun da sıcağa ihtiyacı vardır. Siz de gece boyunca kutuyu hava alan bir dolaba koyun veya bir battaniyeye sarılmış sıcak su şişesini kullanın.

Serbest Bırakma

Kuşlar kısa sürede serbest bırakılmalıdır. En ideali nerede bulunduysa oraya bırakılmasıdır, Bu mümkün değilse bırakılan noktada kuşa tanıdık gelecek ve geri dönmesini sağlayacak bir şey olmalıdır. İçeride tutulmaya alışmış bir kuşu serbest bırakacağınız yere kafesini veya kutusunu getirip orada bir süre tuttuktan sonra serbest bırakmanız gerekir, hatta mümkünse serbest bırakacağınız nokta kuşu rahatça gözlemleyebileceğiniz bir yer olmalı, çünkü kuş bu noktaya beslenmek için ya da geceyi geçirmek için dönebilir. Ayrıca kuşları sabahın erken saatinde bırakmak en uygunudur, hatta tercihen güzel , sıcak bir günde bırakılmalı böylece onlara yerleşmek ve beslenmek için zaman tanımış olursunuz, bu şekilde açık bir arazide gecelemelerini önlersiniz. (Baykuşlar karanlıkta serbest bırakılmalıdır) Bunların yanısıra kuşu bıraktığınız yerin ona uygun bir yaşam alanı olmasına dikkat edin, örneğin bir kızkuşunu ormanlık bir alana bırakamazsınız. Kuşun serbest bırakılır bırakılmaz başının çaresine bakabileceğini düşünmeyin, belki bir kaç gün ona yiyecek vermelisiniz ve de arka arkaya 3 gün boyunca yiyeceğine dokunmadığını gözlemlemelisiniz. Kuşu serbest bırakmadan önce onu düzenli yemek saatlerine alıştırmalısınız, böylece serbest bırakıldıktan sonra alıştırma döneminde tekrar aynı noktaya dönecek, ve siz de onu besleyebileceksiniz. Kendi kendine yemek yemeye başlamadan bir kuşu serbest bırakmayın, eğer kuşu 1 aydan fazla tutarsanız tekrar vahşi yaşama alışması için çok daha fazla zamana ihtiyacı olacaktır, bu nedenden ötürü kuşlar uzun süre esaret altında tutulmamalıdır, uzun süren esaret ekstra tehlike ve strese neden olur. Kuğular ve Diğer Su Kuşları Kuğular genelde balık ağlarına dolanmış şekilde bulunur ya da kurşun zehirlenmesine maruz kalırlar. DHKD yaralı, zehirlenmiş veya petrol bulaşmış kuğulara yardım için başvuracağınız merkez değildir.

Yırtıcı Kuşlar

Yırtıcılar çiğ etle beslenir, suya çok ihtiyaç duymazlar, ancak sıkça banyo yaparlar. İyileşmeye başladıklarında örneğin baykuşların diyetine tavşan tüyü, kılı eklenmelidir. Yırtıcıların vahşi doğaya döndürülmeleri zordur, bu konuda bir yerden tavsiye almanız gerekir. Yırtıcılar yasalara göre lisanslı rehabilitasyon bakıcıları tarafından bakılmalıdır.

Zor Durumdaki Deniz Kuşları

Güçlü fırtınalar sırasında deniz kuşları, örneğin yelkovanlar ve sümsükkuşları içerilere kadar gelebilir, ve kendilerini zor durumda bulabilirler. Bu kuşlar genellikle yorgun olur ve yollarını kaybetmişlerdir, çiğ balıkla zorlukla beslenirler, mümkün olduğu kadar çabuk denize döndürülmeleri gerekir, yelkovanların akşam veya gece serbest bırakılmaları gerekir.

Petrole Bulanmış Kuşlar

Petrole bulanmış canlı bir kuş bulursanız onu temizlemeye çalışmayın, iyilik yapacağım derken zarar verme olasılığınız çok büyük. İyi hava alan kartondan bir kutuya koyun, sıcak tutun ve veteriner yardımına başvurun. Kıyılarda çok sayıda ölü kuş bulursanız mutlaka ilgili kuruluşlara haber verin.

Zehirlenme

Martılar genellikle felç olmuş halde yaz ve sonbahar aylarında bulunurlar, kafalarını oynatamayacak durumdadırlar. Bu durum botulizm (bir bakteri toksini) zehirlenmesinin sonucudur. Bu gibi durumlar ve çok sayıda ölü kuş bulduğunuzda ilgili kuruluşları mutlaka yer ve kuşların sayısından haberdar ediniz.

Güvercinlerin İç Pusulası

UÇURDUĞUMUZ GÜVERCİN YA GERİ DÖNMEZSE ?

Güvercin yetiştirenler için bu işin en önemli yanı kuşlarının uçuş performansıdır. Kendi kuşları ile özdeşleşmiş bir çok kuşçu tanıyorum. Kuşları ile birlikte aynı kümeste yattığı için gazetelere haber olanların yanı sıra, bir çift güvercin için ufak çaplı servet ödeyenler hiç de az değil.


Kısa sürede bir yaşam biçimine dönüşen bu tutku, zamanla hep daha iyi kuşlara sahip olabilmek uğruna verilen uzun bir uğraş haline geliyor.

Peki bu derece değer verdiğiniz güvercininizin uçurduğunuzda yuvasına geri gelemeyeceğini bilseydiniz ne yapardınız ? Bu konuda en ufak bir şüpheniz olsaydı kuşunuzu uçurur muydunuz ?

Sanırım böyle bir şey olsaydı kimse güvercin uçurmaz hatta beslemezdi. Güvercin belki de bir kafes kuşu olarak alınıp satılır, kuş satın alınacağı zaman sadece renksel ve şekilsel bazı özelliklere bakılır, uçuş performansı gibi bir kavram hiç olmazdı. Bu aslında bildiğimiz anlamda güvercin yetiştiriciliğinin de sanırım sonu olurdu. Neyse ki, bütün güvercin yetiştiricileri uçurdukları kuşlarının yuvalarına geri döneceğinden adları gibi emindirler. Bazen çeşitli nedenlerle istisnai bazı durumlar yaşansa bile, bir güvercin uçtuktan sonra mutlaka yuvasına geri dönmektedir. Evcil güvercinlerle ilk tanıştığım ortaokul yıllarımda beni ilk etkileyen özellik, uçurduğum kuşların yuvalarına geri dönmeleri olmuştu. Uzunca bir süre neden kaçıp gitmediklerine ya da kaybolmadıklarına hayret etmiştim. Güvercinlerim gökyüzünde nokta gibi gözüküyor ve sonra da onları gözle göremez oluyordum. Eminim o yükseklikten bütün Ankara’yı ve çevresini çok rahat bir şekilde görebiliyorlardı. Daha sonra alçalıyor ve benim balkonumu bulup yuvalarına geri gelmeyi becerebiliyorlardı. Gerçekten de hayret vericiydi.

GÜVERCİNLER YÖNLERİNİ NASIL BULUYORLAR ?

Güvercini diğer bir çok canlıdan ayıran en önemli özellik, kanımca yuvasına ve eşine olan bağlılığı ile çok gelişmiş olan yön bulma yeteneğidir. Acaba güvercinler bu özelliklerini neye borçlular ? Nasıl olup da şaşmaz bir şekilde yönlerini bulabiliyorlar ? Bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bir çok bilim insanı bu konuda araştırmalar ve deneyler yapmıştır. İlk önceleri, kuşların yer şekillerini, binaları vb noktaları akıllarında tuttukları ve yönlerini bunlara göre belirledikleri düşünülmekteydi. Yapılan bazı deneyler bu düşüncenin yanlış olduğunu ortaya çıkarttı. Güvercinlerin gözlerine etrafı görmelerini engelleyen lensler takılarak yapılan bir deneyde, kuşlar bir tür kör edildiler. Daha sonra yuvalarından oldukça uzağa götürülüp uçuruldular. Bu durumda bile güvercinlerin bir çoğunun yuvalarına geri geldiği gözlendi. Bunun üzerine daha farklı varsayımlar üzerinde durulmaya başlandı. Aslında kuşların güneş ve yıldızlara bakarak yön belirledikleri görüşü uzun bir zamandır araştırılmaktaydı. Bu konuda yapılan bazı deneyler bu görüşü destekler doğrultudaydı. Özellikle posta güvercinleri ile çeşitli deneyler yürütülüyordu. Bu kuşların uzun yolları kat edip geri gelmeleri üzerinde duran bilim insanları kuşların güneşe göre yön belirlediklerini saptadılar.

GÜNEŞE VE YILDIZLARA GÖRE YÖN BULMA

Bu konuda ilk kez ortaya görüş süren Alman kuş bilimci ( ornitolog ) Kramer olmuştur. Gündüzleri göç eden kuşlardan olan bir sığırcık ( Sturnus vulgaris ) ile yaptığı bir deneyde, sığırcığı etrafını aynalar ile kapattığı bir deney kafesine koymuştur. Aynalar öyle bir konumda yerleştirilmişlerdir ki kuş güneşten başka bir şey görememektedir. Kramer aynaların konumu ile oynayabilmektedir. Böylece aynaların konumunu değiştirerek güneşin durumunu istediği gibi değiştirebiliyordu. Aynaları her oynayışında sığırcığın güneşe göre aynı konumunu koruyabilmek için aynanın oynatıldığı ölçüde sürekli yer değiştirdiğini fark etti. Bunun üzerine aynı deneyi farklı bir biçimde tekrarladı. Bu sefer kuş, kapalı bir ortamda güneşi görmeksizin aynı deneye tabi tutuldu. Bu deney sonrası kuş yön duygusunu tamamen yitirdi. Yaptığı benzer deneyler sonucu Kramer, kuşların güneşin kendi yörüngesi üzerindeki hareketini fark ettiklerini, buna bağlı olarak konumlarını belirleyebildikleri sonucuna vardı. Özellikle gece de göçlerini sürdüren bazı kuş türleri üzerinde yapılan araştırmalar ise, bu kuşların yönlerini yıldızlara bakarak saptayabildiklerini ortaya çıkarttı. Ancak burada kuşlar eski gemiciler gibi kutup yıldızına bakıp ya da herhangi bir yıldıza bakıp yön belirlemiyorlar, gökyüzünün genel konumuna göre yön tayin ediyorlardı. Sarıasma ( Oriolus oriolus ) kuşları, yapay bir ortamda sonbahar gökyüzü görünümü altında yetiştirilmişlerdir. Bu kuşların sonradan yapılan deneylerde bu yapay gökyüzüne göre yönlerini bulabildikleri saptanmıştır.

GÜVERCİNLER DÜNYANIN MANYETİK ALANINI KULLANIYOR

Yukarıda anlatılanlara benzer şekilde yapılan bir çok deney, kuşların gökyüzüne bakarak güneş ve yıldızların konumuna göre yön saptayabildiklerini göstermiştir. Ancak gözleri lensle kapatılan güvercinlerin de yönlerini bulabilmiş olması veya gece göç eden kuşların kapalı havalarda yönlerini şaşırmamış olmaları gibi durumlar kuşların farklı bir yön bulma mekanizmasını da kullandıklarını göstermektedir. Peki bu mekanizma ne olabilir? Yapılan araştırmalar, dünyanın manyetik alanının kuşlar tarafından yön bulmak amacı ile kullanıldığını ortaya çıkartmıştır. Kuşlar yer kürenin manyetik alanından yararlanarak yön bulma yetisi geliştirmişlerdir. Kuşların bir çoğu Manyereseptör adı verilen manyetik alan algılayıcı bir sisteme sahiptirler. Bu sistem sayesinde kuşlar göç sırasında ya da uçurulduklarında dünyanın değişen manyetik alanını hissederek yönlerini belirleyebilmektedirler. Deneyler, göçmen kuşların manyetik alandaki %2’lik bir değişimi bile algıladıklarını göstermiştir. Özetle kuşların içinde bir tür pusula bulunmaktadır. Hayvanların yön bulmada dünyanın manyetik alanını kullandıkları görüşü, ilk kez Rus doğa bilimci Middendrof tarafından 1947 yılında ortaya atılmıştır. Dünyadaki manyetik alan, yer kürenin çekirdeğinde erimiş halde bulunan ve hareketli olan demirden kaynaklanmaktadır. Bu manyetik alan, yer kürenin içinden, okyanuslardan ve atmosferden geçerek bir kutuptan diğerine ulaşan oval biçimli akış çizgileri şeklindedir. Bu aynı bir mıknatısın kutupları arasına demir tozları serpiştirildiğinde oluşan çizgilere benzemektedir. Gözle görünmeyen ancak varlığı deneylerle saptanabilen bu manyetik alandan esinlenerek, yön bulmaya yarayan pusula dediğimiz aletler icat edilmiştir. Pusulanın ibresi hep bu manyetik alan çizgilerine paralel konumda durur ve dolayısıyla bize hep kutupları işaret eder. Bizler ancak bir pusula yardımı ile bu doğrultuları saptayabilirken acaba kuşlar bunu nasıl becermektedirler ? Kuşların iç pusulası nasıl çalışmaktadır ?

KUŞLARIN İÇ PUSULASI

Kuşların Manyereseptör ( manyetik alan algılayıcı ) bir sisteme sahip olduğunun düşünülmesi üzerine, bu konuda araştırmalar yoğunlaştı. Bu varsayımı doğrulamak için iki Amerikalı araştırmacı olan Walcot ve Keeton çeşitli deneyler yaptılar. Uzaklardan uçurulduklarında yönlerini kolaylıkla bulabilen bir dizi güvercin üzerinde yürütülen bu deneylerde, ilk olarak güvercinlerin üzerine küçük bir mıknatıs bağlandı. Bu şartlarda uzaktan bırakılan güvercinlerin yönlerini tamamen şaşırdıkları gözlendi. Kuşlara bağlanan mıknatısın kuşların iç pusulası üzerinde saptırıcı etki yaptığının saptanması, aynı zamanda böyle bir sistemin varlığını da kanıtlamaktaydı. Bu olayın belirlenmesi üzerine bu doğrultudaki araştırmalar hız kazandı. Bugün, jeomanyetik alandaki değişmelerin, güneşteki patlamalar ve bazı değişikliklerin yeryüzündeki biyolojik sistemleri olumsuz etkilediğini bilmekteyiz. Jeomanyetik fırtınaya yakalanan bazı güvercinlerin yönlerini şaşırdıkları gözlenmiştir. Bu tür değişimlerin özellikle göçmen kuşların göç yollarını şaşırmasından, balinaların karaya vurmasına kadar bir çok değişime yol açtığı bilinmektedir.

MANYERESEPTÖR NASIL ÇALIŞMAKTADIR ?

Yeryüzündeki manyetik akım çizgileri, jeomanyetik ekvatorda yatay durumdayken, kuzeye ve güneye doğru gidildikçe daha dik açılarla kesişir konuma gelir. Alanın şiddeti kutuplara yaklaşıldıkça artar. Ekvatorda ise daha zayıftır. Dünyada yaşayan bazı canlıların bu alanın şiddetini ve eğim açısını saptayabilen Manyereseptör adı verilen alıcılara sahip olduğu deneylerle belirlenmiştir. Bu alıcılara sahip canlıların bu sistemi yer küre üzerinde alan bulmakta kullandıkları saptanmıştır. Bu tür alıcılara sahip olan canlılar arasında bazı mikroorganizmalar, kuşlar, balinalar, bazı balıklar bulunmaktadır. Bir tür iç pusula olarak adlandırabileceğimiz bu sistem, güvercinlerde sinir sistemine yuvalanmış küçük manyetik mineral birikimleri ile sağlanmaktadır. Güvercinlerin kafatasları ile beyinleri arasında bulunan bu ferromanyetik tanecikler, yerin manyetik alanına karşı duyarlı birimlerdir. Pusulanın ibresi gibi düşünebileceğimiz bu mineral tanecikleri, yeryüzünün manyetik alanındaki değişimlerden etkilenmekte ve ilişikte bulundukları sinir hücrelerinde bir implus ( uyarı ) meydana getirmektedirler. Bu impluslar sinir sistemi aracılığı ile beyine iletilmekte ve güvercin gerekli hareketleri gerçekleştirmektedir. Amerikalı araştırmacılar olan Walcot ve Keeton bu konuda yaptıkları bir deneyde, her tarafı kapalı bir kafes içine koydukları saka kuşunu ( Carduelis carduelis ) Helmholtz bobini olarak adlandırılan manyetik alan yaratıcı bir sistemin merkezine yerleştirdiler. Bu sistem sayesinde manyetik alanın yoğunluğunu değiştirmeksizin alanın yönünü değiştirmek olanaklıydı. Alanın yönünü sürekli değiştirerek saka kuşunun davranışlarını gözlediler. Saka kuşu manyetik alanın yönü her değiştirildiğinde kendini yeni yöne göre ayarlıyordu. Bütün bu araştırmalar kuşların manyetik alandan yararlandığını ortaya koymaktadır.

SİSTEMİN YANILGI NOKTALARI

Bu sistem çok mükemmel gibi görünse de bazen yanılmaktadır. Özellikle manyetik alanı algılayamayacak şekilde uzaktan bırakılma, “lokal manyetik anormaller” olarak adlandırabileceğimiz demir yatakları, madenler, jeomanyetik alandaki değişime neden olan olaylar, fırtınalar hatta güneşteki patlamalar bile sistemin aksamasına neden olabilmektedir. Neyse ki, kuşlar sadece bu sistemden yararlanarak yön belirlememektedirler. Aslında kuşlar yön bulmakta güneş ve yıldızların konumlarını da kullanmaktadırlar. Bu nedenle esasen iki tane iç pusuladan bahsetmek belki de daha doğru olacaktır. Yeryüzünün manyetik alanının yön belirlemede kullanılmasını sağlayan bu sistem göçmen kuşların tümünde hatta bütün kuşlarda varmış gibi görünmektedir. Ancak her kuşun bu sistemi kullanma şekli farklıdır. Her iki sistemin ( pusulanın ) birbiri ile çeliştiği durumlarla da karşılaşılmaktadır. Hangi pusulanın kullanılacağı kuş türüne ve göç yollarına göre değişmektedir. Düzenli olarak yükseklerde uçan kuşlarda yıldız sistemi daha öncelikli kullanıldığı sanılmakla birlikte, çelişkili durumlarda manyetik pusulanın ön planda geçtiği düşünülmektedir. Bu konuda Bozötleğen ( Sylvia borin ) kuşlarının yavruları ile yapılan bir deneyde, kuşlar aynı yapay yıldız görüntülerinin bulunduğu iki farklı ortamda yetiştirilmişlerdir. Ortamlardan birinde manyetik alan bulunmakta, diğerinde ise bulunmamaktadır. Büyüyen kuşlar daha sonra doğaya salıverilmişlerdir. Manyetik alan bulunan ortamda yetiştirilenler doğru yöne yönelirlerken, manyetik alan bulunmayan ortamda yetiştirilenler yanlış yöne yönelmişlerdir. Deney sonuçları kuşların çelişkiye düştükleri durumlarda manyetik bilginin, yıldızlardan gelen bilginin önüne geçtiğini göstermektedir. Ancak son yıllarda bu konuda yepyeni teoriler ortaya atılmıştır. Posta güvercinleri ile yapılan deneyler, bu güvercinlerin yukarıda aktardığımız sistemlerin yanı sıra farklı bazı sistemleri daha kullandıklarını ortaya koymaktadır.

KOKU TEORİSİ

1947 yılında geliştirilen manyetik alan varsayımı uzun yıllar genel kabul görmüştür. Ancak son dönemde bu konuda yeni bir varsayım daha ortaya atılmıştır. Bu varsayıma göre güvercinler, koku duyguları sayesinde hedeflerine ulaşabilmektedirler. Koku varsayımı ilk kez 1972 yılında F. Papi tarafından ileri sürülmüş ve 1980 yılında Almanya’da Hans Wallraff tarafından hafifçe değiştirilerek son halini almıştır. Bu varsayıma göre her coğrafi bölgenin uçucu maddelerden oluşan kendine özgü bir kokusu vardır. Yapılan araştırmalar güvercinlerin yön bulmasına yarayan kokuların havada aeresol halinde değil, molekül halinde bulunduklarını ortaya çıkartmıştır. Posta güvercinlerinin bu kokuları tek tek tanıdıkları düşünülmektedir. Bu güvercinlerin yavrularının bile farklı yönden esen rüzgarların, farklı kokular taşıdığını daha uçmaya başlamadan öğrendiği ve yaşadığı bölgenin bir koku haritasını çıkarttığı kabul edilmektedir. Uçmaya başladıktan sonra ise, farklı bölgelerin kokularının bu haritaya ilave edilerek haritanın geliştirildiği varsayılmaktadır. Bu konuda bir çok deney yapılmakta ve varsayım desteklenmeye çalışılmaktadır. Özellikle koku alma duyuları geçici olarak köreltilen güvercinlerin tanımadıkları bir bölgeden geri dönemedikleri gözlenmiştir. Ancak bölgeyi önceden tanıyorlarsa geri gelebilmektedirler. Bugün koku varsayımı genel olarak kabul edilen bir görüş durumundadır. Ancak diğer yön bulma yetileri ile birlikte ve duruma göre kullanıldığı düşünülmektedir. Bu konudaki çalışmalar ve araştırmalar devam etmektedir.

Avrupalı Gözüyle Taklacı Mardin Güvercinlerinin Özellikleri

Asya güvercinleri, Türkiye’de ve diğer ülkelerde her bölgeye göre farklı isimlerle anılmaktadır. Türkiye’de en fazla Mardin ve Taklacı, oyun kuşu isimlerine rastlanılmaktadır. Bu güvercinler Almanya’da da bilinmektedir. Benim bildiğim diğer isimler Tak Tak, Şak Şak, Yapışkan, Dönek ve Yerli (bölgesel tür).


Bu isimlerin çoğunu, hayvanların uçuşları verir. Örneğin Tak Tak ve Şak Şak sesleri, hayvanların uçarken kanatları ile çıkardıkları seslerdir. Yapışkan adı belki de dikey olarak tırmanabilmesinden dolayı denmiştir. Dönek adı en fazla Doğu Anadolu’da yaygındır. Dönmek veya takla atmak manasını taşır. Bu türün menşei bilinmemektedir. Fakat güvercinlerin, çok eski yüzyıllarda Doğu Anadolu Bölgesi’nden, İran, Irak ve Suriye’den geldikleri tahmin edilmektedir. Sonuçta Güneydoğu Anadolu’da evcilleştirilmiş ve yetiştirilmiştir. Bundan dolayı bu türe Mardin’in adı verilmiştir. Buradan yayılarak batıya ve kuzeye gitmişlerdir. Bugün hala Mardin adı, bu tür güvercinlerin adı olarak kullanılmaktadır. Belki biz Avrupalılar için de, parende atmak manasını taşıyan Takla adını kullanmak daha yerinde olur.

Takla güvercinleri son 10-15 yıl içinde Avrupa’da çok ilgi gördüler. DFC Gazetesinin haberine göre akrobasi uçuşu yapan güvercinler, 20 yıl öncesine kadar güvercin sever Reber sayesinde bilinirdi. Daha sonraları dikey olarak uçan bu türün var olduğu görüldü. Takip eden yıllarda güvercin sever İhsan Kandil tarafından Akrobasi Güvercini olarak vasıflandırıldı. Takla atan güvercinleri ilk kez bir halde (gösteri alanı) gören seyirciler hayran kaldılar.

Bu hayranlık çok çeşitli güvercin yetiştiricisinin ticaretini etkiledi. Fakat insanlar burada gördükleri şeyi daha sonra görebildiler mi? Çünkü özellikle arzu edilen uçuş, uzun süre ve sabır gerektiren bir prosedür gerektirir. Bazı insanlar bunu kolayca gerçekleştirir. Güvercinler alışılageldiği gibi uçarlar (dönerek). İyi dönenler alıkonulur ve doğrusal uçanlar, eğitimleri için uzun süre meşguliyet gerektiğinden dolayı bertaraf edilirler. Takla atmaları da beklenmez.

Bu hayranlık çok çeşitli güvercin yetiştiricisinin ticaretini etkiledi. Fakat insanlar burada gördükleri şeyi daha sonra görebildiler mi? Çünkü özellikle arzu edilen uçuş, uzun süre ve sabır gerektiren bir prosedür gerektirir. Bazı insanlar bunu kolayca gerçekleştirir. Güvercinler alışılageldiği gibi uçarlar (dönerek). İyi dönenler alıkonulur ve doğrusal uçanlar, eğitimleri için uzun süre meşguliyet gerektiğinden dolayı bertaraf edilirler. Takla atmaları da beklenmez.

Takla güvercinleri orta büyüklükte, yumuşak, sessiz ve evcil olup, orta kalınlıkta gagası olan güvercinlerdir. Topuklarının üzerine kadar güzel renklilik (çorap gibi) paça vardır. Genellikle karanfil gagalıdır. Midye kabuğuna benzerliği ile hayranlık uyandırırlar. Renkleri koyu mavi tonları (gök) be buz rengi tonlarıdır. Genellikle şu renklere rastlanılır; koyu mavi-dövmeli, beyaz, parlak siyah, kahverengi ve sarı tonları ve çok renkli. Alt ve göğüs çizgileri, beyaz kuyruk gibi.

Yavru haldeki güvercinler 5-6 haftada elverişliliğini ortaya koyar. Üç tane olurlarsa gençlik dönemlerini zorluk yaşamadan geçerler. Bunlar için yerden ayağa kalkmalarını engelleyen yuvalar hazırlanır. Üç kat yuva yerden üst üste konulabilir. Daha yüksek olursa yerde denge kurulması zor olabilir.

Yuvalar alçak olursa, yavrular yem yemeye vaktinden önce başlarlar ve kendi kendilerine yemeği daha çabuk öğrenirler. 30 gün sonra ebeveynlerinden ayrılabilir ve genç hayvan kafesine konur. Günde 1-2 defa kapı önüne yere bırakılır. Daha sonraları sadece yerde durur. Oradan kendi desteğini çeker. Sonraki 2-3 haftada, kendi kendine uçmayı deneyinceye kadar, yerde ürkütülmeden dolaşması sağlanır. Daha sonra yetişkin ve uçabilen bir güvercinle birlikte, uçmayı öğrenmesi için birebir bırakılır. İlk uçuşta alkış sesi duyulabilir. Daha sonra göğüs dairesi ekseninde dönme denemeleri gözlenir. Sonraki haftalarda takla atmayı öğrenir.

Uçmaya başladıktan sonra, ara vermeksizin her gün uçurulmalıdır. Aksi halde birkaç gün dinlenirse, bazı güvercinler uçma esnasında takla atabilirler. Böyle olunca yönlerini kaybedebilirler. Daha sonra takla atarak uçabilirler. Böylece en iyi hayvanlar kaybedilebilir. Boyunları ekseninde dönmeleri fazla olursa yere düşebilirler. Bunların özellikle dönen güvercin yetiştiricileri tarafından bilinmesi gerekir.

Genç hayvanlar ilk uçuştan 2-3 ay sonra dairesel dönüşlere başlar. (takla dönüşlere başlamadan önce) kanat çırparak yukarıya doğru dikey uçar.

Ancak böyle takla atabilir. Yani atmadan önce 2-3 metre yükselir. Sonra takla atar. Buna ‘hava fişeği’ veya ‘şandel çekmek’ denir. Çoğu birkaç uçuştan sonra 10 metreye kadar yükselir. Bu arada 2-3 takla atar. Bu tür hayvanlar özel uçuşlar içindir. Hava fişeği uçuşu yapan bu hayvanlar tek başlarına birkaç dakika uçarlar, sonra diğerleri gibi yere inerler. Uçan hayvan bunu fark edince diğer güvercinlerin yanına, yere inmeyi dener. Hava fişeği uçuşunu öğrendiği için önce bir hamlede yere inemeyebilir. Önce dikey olarak yükselip sonra takla atarak inerler.

Bazıları vida gibi dönerek hava fişeği uçuşu esnasında takla atarlar. Bu türün birkaç temsilcisi hava fişeği esnasında havada fazla yükselmeden 10-15 takla atarlar. Türklere göre ne kadar fazla takla atarsa o kadar değerlidir. Uçuş, kondisyon ve hava şartlarına göre 10 dakika ile 5 saat arasında sürebilir.

Asgari uçuş süresi bir saat, azami bir buçuk saat olmalıdır. Bundan fazlası hayvan için yorucu, yetiştirici içinse sıkıcı olur. Yani bakıcı, hayvana bu kadar bağlı olunca bakımdan şikayetçi olabilir.

Uçuş denemesi yapmış olan hayvanlar bakıma alınmalıdır. Türkiye’de en erken 2-3 yıllık hayvanlar bakıma alınmaktadır. Bunlar uçuşta korunmuş ve bakıma alınmış hayvanlardır.

Tüy değiştirme döneminde hayvanlar asabi olacağı için ve hayvanlara acı verebileceği için mümkünse uçurulmamalıdır. Çünkü tüy dökümü, sakin bir şekilde olursa uçma yetenekleri daha da artar.

Ekim 1991’ de her zamanki gibi tatilimi yine Türkiye’de geçirdim. Dört haftanın ancak iki haftası evdeydim. Diğer iki haftası, güvercinleri tanımak için yetiştiricilerin yanında geçti. Bu türleri çocukluğumdan beri tanımama rağmen, cevaplamak istediğim birçok soru hala açık durumdaydı. Arkadaşım Talih Eroğlu ile birlikte, 60 km. uzaklıkta bulunan bir şehre gittik. Çünkü birkaç yıl önce, bakımım altındaki hayvanları, Talih sayesinde arkadaşı Halil’den almıştım. Kamyonuyla Türkiye’nin birçok yerini gezen yerli bir yetiştiriciden, takla yetiştiriciliğinin sadece Türkiye’de olduğunu öğrendik. Halil’in bu bilgileri ve bizi davet etmesi gitmemiz için yeterli bir sebepti.

Halil, arkadaşına bizim isteğimizi bildirdi. Önce Halil’in hayvanlarını gözlemledik. Bu hayvanlar apartmanın bodrumunda yetiştiriliyordu. Güvercinler pencereden gidip gelebiliyorlardı. Takla güvercinlerinin bir metre yüksekliğinden dışarı ve içeri gidip gelmeleri beni şaşırtmıştı. Pencerenin üzerine, balkon branda örtüsü vardı, böylece güvercinler yükseğe uçamıyordu.

Öğleden sonra güvercin sever Sabri’yi ziyaret ettik. Biz oraya vardığımızda güvercinleri yerde dolaşıyordu. Uzun bir konuşmadan sonra bizim doğal olarak sabırsızlıkla beklediğimiz gibi, yetiştirdiği güvercinlerden birini uçurmak istedi. Önce bütün sürüyü kafese doldurdu. Genç bir güvercini dışarı aldı ve yere bıraktı. Sopayla hafifçe dürttü, güvercin hemen hava fişeği hareketine başladı, kanat çırparak 20 metre yüksekliğe kadar çıktı, sonra takla atmaya başladı. Tekrar 15 metre yükseldi ve takla atarak yine alçaldı, tekrar 35-40 metre yükseğe çıktı ve dairesel dönmeye başladı. Çeyrek dakikada bir şahin gibi kanatlarını açarak yerde olan güvercinlerin yanına alçaldı, yere yaklaştıktan sonra durdu ve hemen takla atmaya başladı (buna taban takla adı verilmektedir). Üç takladan sonra, makine dişlisi gibi ses çıkararak yükseldi.

Bu uçuş sitilini 1 saat boyunca tekrarladı, sonra bir takla atarak yerdeki diğer güvercinlerin yanına indi. Kanatlarını açarak her inmesinde yere konacağını sandım, çünkü yere 50 cm. kadar iniyordu ve tekrar çırpınarak yükseliyordu. Ben daha önce bir tanesini görmüştüm beni bunun kadar hayran bırakmamıştı. Özellikle yaptığı taban taklanın değeri biçilmezdi. Bunlar mücevher gibi özel yerde muhafaza edilmeliydi.

Öğleden sonra hep birlikte 50 dönümlük arazisinin bulunduğu yüksekçe bir köye gittik. Burada bir ahır vardı. Güvercinlerin yetiştirildiği yapı 150 cm. yüksekliğinde yoktu ve balçıktan yapılmıştı. Hücreleri (yuva) meyve dalları gibi basit malzemeden yapılmıştı. Bakımı gerçekten dikkate şayandı.

Öğleden sonra başka bir köye gittik. Uzun bir aramadan sonra oradaki takla yetiştiricisini bulduk. Bize, yol kenarında boş bir yerde beklememizi söyledi. Birkaç dakika sonra elinde bastonuyla dar bir sokakta güvercinleri boş bir araziye doğru sürdüğünü gördük (kuzu sürüsü gibi). Biraz sonra onu göremez oldum, çünkü taklacıların uçtuğu bu arazi evden 50 metre uzakta idi. İçlerinden bazıları üç kuşaklıydı ve limon rengindeydi. Bu türler orada daha değerli kabul edilir. Uzun süren sohbetten sonra güvercinleri tekrar kafese sürdü. Bu güvercinlere çok bağlı olunursa her halükarda uçurulabileceğini düşündüm. Sadece bunu istemek ve kendini hazırlamak gerekliydi. Güvercini sadece bir yere alıştırmak ve orada uçmalarını sağlamak dahice bir düşünceydi.

Türkiye’deki yetiştiriciler her yıl turnuva düzenliyorlar ve orada büyük paralar dönüyor.

Uzun süren konuşmalardan sonra aklıma birkaç soru takıldı. Hiçbir yetiştirici gizli sırlarını vermemişti.

Sonuç olarak bütün takla ve mardin yetiştiricilerini ve yetiştirici olmak isteyenleri, hava fişeği eğitimi verdirmeye davet ediyorum. Çünkü yüzyıllardan beri bu tür güvercinleri doğru yetiştiremedik. Bundan sonra da uçuş özelliklerinin acemice sürdürülmesine izin vermemeliyiz.

Bu makale Kemal Öncel tarafından bir Alman dergisinden çevrilmiştir.